17 Mart 2009 Salı

Üçüncü yazı

Haftanın ilk tatil gününe biraz geç uyanarak, aheste bir şekilde başladım. Ne yapsam diye düşünürken saatin öğleyi gösterdiğini görünce en iyisi günü Mağusa’da geçirmek olduğunu düşündüm. Lefkoşa’ya gitseydim Benjamin Button filmini izleme ve Lefkoşa’da güzel fotoğraflar çekme imkanım olacaktı ama olmadı.
Mağusa, turistik açıdan Kıbrıs’ın en zayıf şehirlerinden biri diye düşünüyorum. Daha doğrusu tanıtım eksikliği olduğu için herkes Girne’yi tercih ediyor… Mağusa’da Salamis Harabeleri, Suriçi, Otello kalesi gibi gezilebilir yerler var, fakat Girne sadece Marinası ve kalesinden ibaret aşırı derecede sıkış tepiş, küçük bir ilçe. Bu arada Kıbrıs’taki şehirler ilçe diye geçiyor. Her neyse kaldığımız yerden devam edelim…
Odada salak salak beklerken bir müddet sonra kılıfından çıkartıp duvardaki çivinin birine asarak dekor malzemesi haline getirdiğim tenis raketime bakarak tenis oynamaya karar verdim. Ful hazırlık yaptıktan sonra başladım yola koyulmaya… (Ev ile kampus yaklaşık 30 dakika ve ben senelerdir bu mesafeyi yürüyerek katediyorum.) Spor salonunun açık olması ümidiyle yapılan yürüyüşün sonunda varıyorum ve bugüne özel voleybol maçı olduğu için bir saat içinde kapanacağını öğreniyorum. Önümüzdeki haftadan itibaren düzenli olarak açık olacakmış… Kütüphane de daha tam açılamadı!? Kampus hala tatil havasından çıkamadı biliyor musunuz? Çok ilginçtir ki Türkiye’de öğrenciler eylem yaparken burada öğretim elemanları ve işçiler eylem yapıyor! Dersleri aksatıyorlar, dolayısıyla akademik takvim değişiyor ve ailemize daha az yük olabilmek adına, ucuz olsun diye erken rezervasyonla aldığımız uçak biletleri elimizde patlıyor!! Bir de açıklama yapanlar var: “Çocuklar bu durum sizinle ilgili değil, yönetim ile ilgili… he he…” Sağol be! Biz de kendimizi suçlu hissetmiştik ama şimdi böyle hissetmiyoruz. Aslında bizim de şöyle yapmamız lazım; tüm öğrenciler toplanıp bir amaç kuralım ve kendileriyle ilgili olmayan bir konuyla ilgili eylem yaparak sınavda boş kağıt verelim!!!
Öğrenci: Hocam otobüslerin ücretsiz olmasını istiyoruz, bundan dolayı sizin sınavınızda boş kağıt veriyoruz ama bunun sebebi siz değilsiniz!
Bu haftadan itibaren çok şükür her şey olması gereken saate kadar açık olacak… Mutluyuz… ;)
Neyse… Baktım ki squash salonuna girip antrenman yapamayacağım, dedim açık havada duvara karşı çalışayım. Her gün yaklaşık 2 saat yürümeme rağmen fazla spor yapmamışım ki ağaçların arasında olan tenis kortta spor yaptıkça akciğerlerimin yerini hissetmiş oldum. Uzun süre çamaşır suyu koklamak gibi bir şeydi… Tek başına fazla sarmadığı ve biraz yorulduğum için sıkıldım ve gözüme güzel bir çimenlik kestirerek başladım evde hazırladığım sandavıç*i yemeye… Bu eylemden sonra çimlerin üzerine uzanarak gözlerim kapalı, güneşe karşı dinlendim. İleride iş hayatına girdiğim zaman böyle bir fırsatı yakalamayacağımı düşünerek anın tadını çıkardım.
Dönüşte ise mezun olan arkadaşlarım aklıma geldi ve başladım çıkırt çıkırt fotoğraflar çekmeye… Hem görmemiş olanlar için de değişiklik olur… Mezun olan arkadaşlar: Kendinize iyi bakın, burada her şey aynı… ;)

Burası bizim kampusun çıkışı. Bu karşımıza çıkan cadde Salamis yolu diye geçiyor. Buradan çıkışta sola doğru ilerlersek Salamis Harabelerine ulaşırız. Cadde olarak isim ne bilmiyorum ama Lions Garden Caddesi de fena değil hani… Lions Garden Kıbrıs’ın en kral diskolarından biri… Şato gibi bir bina düşünün işte… Salamis yolu boyunca kırtasiye, cafe ve bahis oyunları oynanan yerler var. Cafelerin çoğu menülerinde kızartma koyuyor ve bazı öğrenciler bir güzel yiyor. Kızartma derken, bir restorana gittiğinizde illa ki patates kızartmasını yiyorsunuz… Tabağın bir yerine sıkıştırıyorlar ve ben buna sinir oluyorum.
Kırtasiyeler ise daha çok ders notu tutma alışkanlığını (hala) edinememiş öğrenciler tarafından besleniyor. Üzgünüm ama durum bu…
Bahis oyunları oynanan yerler ise yurt dışı merkezli, Türkiye’deki İddaa ların daha kurumsal ve çeşitli olanları.21 yaş sınırı var, giden var, gitmeyen var; gitmiyorum.



Burası eve dönüş yolu. Sağ tarafta görülen tel çit Birleşmiş Milettler’e ait arazi. Yol boyunca bu tel çitlere sürüne sürüne ilerliyorsunuz sonra bitiyor, yayıla yayıla yürüyorsunuz.







Mağusa’nın en prestijli mekanlarından birini görmektesiniz: Cappuccino… Bu sene açılan Gloria Jeans Coffee ciddi bir rakibi oldu. Ben fi tarihinde (ortaokuldayken) geldiğimde burası MADO’ydu ve daha güzeldi. Mezun olacağım ama hala buraya takılmadım, takılmayacağım da… Gidenlere lafım yok ama ben almayayım.




Yolda yürürken böyle mühendislik harikalarından birini görme şansım oldu. :p Şu çizgilerin ne kadar muntazam bir şekilde uzandığını görmemek mümkün değil.

İzmirli öğrencilerin çok olmasıyla beraber kumru kültürü buraya da gelmiş. Sandavıç nedir hiç yemedim… Ha bir de püsküvüt yemedim.





Gelişmişliğin göstergesi olarak düşünülen gökdelenler burada da yapılıyor. Burası teknolojik ürünler satan bir teknomarket. Çok yüksek değil mi? :D Peki akdeniz mimarisine uygun mudur veya şart mıdır?





Yolun devamı dördüncü yazıda…

1 yorum:

zerrin - misss dedi ki...

merhaba, ben de kıbrıs'ta yaşıyorum. Blog ödüllerinde görünce merak edip ziyaret etmek istedim.

Hoş bir blog. Kıbrıs'la ilgili blog sayısı oldukça az.

Sevgiler.