Beşinci yazı burada. Bu yazıdan sonra başlıklar sayı içerikli olmayacak, üst not olarak belirteyim. Aksayıp aksiyon yaratabiliyor.
Siz sevgili okurlara daha kaliteli bir içerik sunmak adına internette hırçın dalgalar arasında spesifik şablonlar ararken bilgisayar kafayı yedi ve bir müddet gel git oldu. İçindeki resimlere mi yanayım projelerime mi diye karalara bağlarken Windows işletim sistemini onarmayı denedim ve sonuç olumlu oldu: Her şey yerli yerinde.
Blog Ödülleri 2009 yarışmasına hobi kategorisinden başvuruda bulundum. Desteklemek isterseniz bu yazının üzerindeki reklamı tıklayıp sitemizi önerebilirsiniz. Yeni sitelerin kazanma ihtimali düşükmüş haberiniz olsun :D
İnsanın, kendi ükesindeki seçim sonuçlarını yurt dışından takip etmesi geçtiğimiz günlerde İspanya’da oynanan İspanya-Türkiye maçını izlemek gibi bir şeydi. Deniz havası, insanın zihnini açıyor(?)
Dersler adeta bir at yarışı hızında ilerliyor. Şu sıralar moda olan şey “Bir günde bir chapter bitirmek”. Bu chapterlar kitapta kaç sayfaya tekabül eder tahmin ediyorsunuzdur.
Kıbrıs’a dönelim. Geçen cumartesi yani 28 nisan tarihinde hava durumu yağmurlu gözüktüğü için Mağusa’da kaldım ve yağmur yağmadı! Bilgisayardaki problemi halletmeye çalışma ve uzun zamandan beri görüşemediğim arkadaşımla Suriçi’nde bir yerde (Ginkgo) vakit geçirdik ve gün bitti.
21 Mart Cumartesi ise Lefkoşa’ya gittim. Lefkoşa’daki Suriçi’ni gezdim. Biraz Lefkoşa’dan bahsetmek istiyorum.
Lefkoşa bilindik üzere Kıbrıs adasının başkenti. En büyük, en kozmopolit ve yakın tarihi en iyi yansıtan şehir. Üç sineması var: Galleria, Mısırlızade, ve Cineplex. Bu sıradan bilgileri bilmeden mezun olan öğrenci çok söylemek isterim. Ha bende de bar-disko kütürü zayıftır o ayrı.
Lefkoşa’ya ilk kez gelen ilk nereyi gezmeli? Cevap: Suriçi-Büyük Han
Mağusa’dan nasıl gidilir? Resimde gördüğünüz uyduruk çay fişiyle gidilir, 6 liradır ve yaklaşık bir saattir.
Bu fişi yaklaşık bir saat süren yolculuğun ortasında arabaya binen biletçi abilere veriyoruz, onlar lütfen yırtmayınız yerini yırtıp alıyorlar ve yolculuk biraz daha devam edip sona eriyor. Gereksiz bir biletleme sistemi değil mi?
Tam karşıda Cemal Gürsel Caddesini görmektesiniz. Burası bizim geldiğimiz caddenin diğer ucu. Soldaki anıt ise Şehitlik Abidesi. Bu anıtların benzerlerinden çok var. 1974 yılındaki olayların izi en çok Lefkoşa’da var demiştim ya… Diğer fotoğraf ise bu caddenin yanından geçerken çekişmiş bir fotoğraf. Üzerinde yürüdüğünüz bu tahtalar ve sizi takip eden uzun boylu ağaçlar insanda çok huzurlu bir hava yaratıyor. Caddenin sol tarafı Kuğulu Park.
Cemal Gürsel Caddesinin tam ortasında Girne Kapısı yer alıyor. Burası Suriçi-Girne kapısının girişi.
Burası ise Girne Kapısı girişi yönünden bir bakış açısı. Evet, gördüğünüz Atatürk heykeli! :)
Altta Suriçi haritasını görmektesiniz. Kaybolmak mümkün değil çünkü bu stantların daha ayrıntılı ve renklisi içeride bol sayıda mevcut. Kyrenia (Girne) Kapısının önündeyiz ve içeri giriyoruz, ne zaman? Bir sonraki yazıda.
Ek olarak, Lefkoşa şehir haritasına bakmanızı istiyorum. Resmin üzerini tıklayın. Bulunduğumuz yer haritada sağ tarafta gösterilmiş. Diğer caddeler ise Türkiye’deki cadde isimlerinin aynısı. Hatta semtler bile. Mesela Girne’deki bölgelerden bazıları: Alsancak, Karşıyaka, Kordon… ciddiyim.