Hava durumundaki yanlış anlaşılmalar bu cumartesi gününü yağmurlu olarak gösterdi fakat yağmuru geçtim, tek bir damladan bile eser yoktu. Bunun yanında geç kalktım, kahvaltı sefası derken öğle vaktini de geçirdim ve gidecek yerler kısıtlı hale gelmeye başladı. Lefkoşa arabası gelmez olunca başladım yürüyüşe. Derken Mağusa’daki Suriçi’ni gezmeye başladığımı fark ettim. Aslında uzun bir parkur oldu fakat sadece Suriçi ve çevresini göstermeye değer buldum.
Alakasız bir not fakat şu anda Dolapdere Big Bang- Billie Jean şarkısını dinliyorum. Ne zaman bu grubun şarkılarını dinlesem aklıma İstanbul gelir. Evet, böyle kel alaka nottan sonra yazımıza devam ediyoruz.
Ve karşınızda Polat Paşa Bulvarı… Ama bu sefer Mağusa Surları’nın tepesinden çekilmiş bir fotoğraf ile… Yolun sonunda gördüğünüz beyaz bina Mağusa Belediyesi binası. Trafiğin ters yönden aktığını fark ettiniz mi?
Farkında mısınız bilmem fotoğraflar yavaş yavaş benzer konulardan oluşmaya başladı: “Eveet, burası daaa… hani şey vardı ya, işte onun şurdan çekilmiş hali…” gibi cümleleri bu yazıda sık belirteceğim. Bu yazıları yazmak ne kadar zor anlayın; İstanbul değil ki “Bu hafta da şu semtteydik” başlıklarını yazalım.
Buradaki minik köprü, Suriçi’nin üç giriş kapısından en sevimli olanı. Tek şeritli fakat yayalar daha çok kullanıyor. Diğer iki giriş köprü değil de meğilli yollarla sağlanıyor.
Suriçi’ne girdik, peki nasıl bir yer? Tarihi yapısı genelde bozulmamış, bazılarının çerçeveleri dokuyu bozacak şekilde yenilenmiş evlerin dar sokaklar ile bölündüğü, yer yer cafe-bar-bistroların olduğu mekanların, bakımsız palmiye ağaçlarının ve kalıntının da kalıntısının kalmış olduğu çeşitli kilise vb. yerlerin görülebileceği Mağusa’nın en güzel yeri.
Çok eski bir bakkal, hatta bakkaliye… Sahibi uzun yıllar önce vefat etmiş. Dünya malı en nihayet; dünyada kalıyor bazı şeyler. Acaba nasıl bir bakkaldı? Ahşap-toz karışımı bir koku burada da var mıydı? Gazozlar camı buğulanmış eski buzdolabından alındıktan sonra umumi açacakla mı açılırdı? Koyu renkli ve desenli perde ile bölünmüş kısımlar var mıydı? Gözlüğü var mıydı? Bir de doktorların gözleri bozulur deriz… Sanırım iyi bir günümde değilim.
Karşıda görülen yüksek yapılar, vinç, kilise, ve irili ufaklı oldukça modern çizgilere ait apartmanlar 1974 yılına kadar yaşam alanı içerisindeydi. Barış Harekatından sonra bu bölge girilmesi yasak olarak öngörüldü ve öyle de devam ediyor. Bu bölgeye Türk askerlerinin haricinde kimsenin girmesi yasak. Hatta bu binaların yakından fotoğrafını çekmek bile yasak; sebebini tahmin ediyorsunuzdur.
Size iki adet panoramik fotoğraf:
İlki Suriçi’ni yüksekten, alabildiğine geniş açıyla görebileceğiniz bir fotoğraf.
Fotoğrafı üzerine tıklayıp büyütün. En solda, ufukta görünen bir camii var: Polat Paşa Camii. Buranın resmi ayrıntılı olarak arşivde var.
Resmin tam ortasında tek minareli tarihi yapı Lala Mustafa Paşa Camii. Bu da Mağusa’daki iki camiden biri.
Son panoramik fotoğraf ise üstteki panoramik fotoğrafın sağ tarafını oluşturuyor.
Sol tarafa bakarsanız surların ne denli yüksek olduğunu görürsünüz. Bu surların dibinde patika var. Bazı seneler amatör takımlar araba yarışı düzenliyor bu parkurda. Bu patika yolun sağ tarafında da surlar var fakat yüksekliği ana yoldan fazla belli olmuyor. Yani iki sıra sur var, ortalarından patika geçiyor. Patika yolun sağ tarafı genelde asfalt-kullanımda olan- yol oluyor.
Tavanı yarım çemberi andıran küçük binanın karşısından içeri girersek Suriçi’ne geliriz demiştim.
Sağ tarafta görülen anıt, Atatürk Anıtı diye geçiyor(muydu emin değilim). (Güneş açısı mı diyeyim yanlış zamanlama mı, güzel çıkmamış.) Bu Anıt Salamis yolunun bittiği yer. Bu Anıt’tan sol tarafa doğru ilerleyen uzun yol denize doğru uzanır ve bu yolda sabah veya akşam hiç fark etmez yürümenizi tavsiye ederim.
Hatta hep yürümenizi tavsiye ederim.
Yarın anneler günü; tüm anne ve anne adaylarının anneler gününü kutlarım.