14 Mayıs 2009 Perşembe
Kıbrıs'ın denizi güzel mi?
Bak Bakalım:
kıbrısın denizi,
mağusa,
palm beach sahili
11 Mayıs 2009 Pazartesi
Polat Paşa Bulvarı
Yerli halk tarafından avucun içi gibi bilinse de üniversite öğrencilerinin pek bilmediği Polat Paşa Bulvarı’ndan bahsedeceğim. Geçen haftalarda bizimkilerin gönderdiği kargoyu almak için geldiğim Polat Paşa Bulvarı’na bu kez fotoğraf makinemle geldim. Buranın özelliği eski binaların restore edilerek bütününün kamu sektörüne ait kurumlardan oluşmasıdır. Mağusa’nın, hatta Kıbrıs’ın en köklü liselerinden olan Namık Kemal Lisesi, Polat Paşa Bulvarında bulunmaktadır.
Nasıl gidilir? Salamis yolundan Anıt yönüne doğru ilerlersin, Anıt çemberine gelince sola dönersin sonra ilk aradan sağa saparsın. Şu aslanı görünce dönüver hemen.
Polat Paşa Bulvarı’nın sonunda askeri bölge (Maraş bölgesi) başlıyor, buraya girmek yasak.
Polat Paşa Bulvarı’nın sonunda Mağusa Belediyesi var. Mimarisi güzel değil mi?
Akıllı mimar güneş ışınlarının hangi açıdan nasıl etki edeceğini hesaplayarak bariyerleri yönlendirmiş. Bir çok mimar bu bariyerleri kestirmeden yatay olarak üst kısma uyguluyor.
Belediye binasının karşısında Hayvanat Bahçesi var. Gitmeye kesinlikle değmez fakat sırf fikir edineyim ve sizle paylaşayım diye içeri giriyorum. Giriş ücreti 50 kuruş ve bu işe bakan görevli falan yok. Ben yine de hayvanları düşünerek personel bulup ücreti veriyorum. İçeride aynı zamanda evcil hayvan ve ilgili malzemeler satan dükkan var. Bir de çocuklar eğlensin diye mini lunapark var. Ne alaka? İçeride kırmızı balıkların olduğu bir havuz, maymunlar, eşek, keçiler, papağan, su kaplumbağaları ve kobay fareleri var.
Hayvanların yarısından çoğu günlük hayatta para ile satılanlardan. Eşek zaten yol kenarlarında ve ortalarında var.
Merhume Victoria Hanım’ın toprağı bol olsun, adına yapılmış ve içi yosun tutmuş havuzda irili ufaklı kırmızı balıklar yüzüyor.
Şu ilanın komikliğine dikkat çekmenizi isterim: “ Dünya tatlısı !! Kobayımız doğurdu! 20 lira”
Bu kobaylar çiftleşmeden başka ne yapabilirler ki? Aynı kafesin içinde tüm gün yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, doya doya uyuyorlar, iş-okul yok. Düşünecek bir şey yok. Geriye sadece fizyolojik ihtiyaçlar kalıyor ve bunlardan biri de çiftleşmek oluyor. Biriken enerji bir şekilde harcanmalı ya o bakımdan. Doğurmak da ne kelime; adeta seri üretim. Anne ve babanın her türlü renk ve motif kombinasyonunu görebileceğiniz canlılara 20 lira verir misiniz? Bir de bazı insanlar bunları çok sevdiklerinden dolayı kazağının altına, koynuna vs. sokuyorlar. Bu ne aşktır böyle? Pişirip yemesinler de…
Nasıl gidilir? Salamis yolundan Anıt yönüne doğru ilerlersin, Anıt çemberine gelince sola dönersin sonra ilk aradan sağa saparsın. Şu aslanı görünce dönüver hemen.
Polat Paşa Bulvarı’nın sonunda askeri bölge (Maraş bölgesi) başlıyor, buraya girmek yasak.
Polat Paşa Bulvarı’nın sonunda Mağusa Belediyesi var. Mimarisi güzel değil mi?
Akıllı mimar güneş ışınlarının hangi açıdan nasıl etki edeceğini hesaplayarak bariyerleri yönlendirmiş. Bir çok mimar bu bariyerleri kestirmeden yatay olarak üst kısma uyguluyor.
Belediye binasının karşısında Hayvanat Bahçesi var. Gitmeye kesinlikle değmez fakat sırf fikir edineyim ve sizle paylaşayım diye içeri giriyorum. Giriş ücreti 50 kuruş ve bu işe bakan görevli falan yok. Ben yine de hayvanları düşünerek personel bulup ücreti veriyorum. İçeride aynı zamanda evcil hayvan ve ilgili malzemeler satan dükkan var. Bir de çocuklar eğlensin diye mini lunapark var. Ne alaka? İçeride kırmızı balıkların olduğu bir havuz, maymunlar, eşek, keçiler, papağan, su kaplumbağaları ve kobay fareleri var.
Hayvanların yarısından çoğu günlük hayatta para ile satılanlardan. Eşek zaten yol kenarlarında ve ortalarında var.
Merhume Victoria Hanım’ın toprağı bol olsun, adına yapılmış ve içi yosun tutmuş havuzda irili ufaklı kırmızı balıklar yüzüyor.
Şu ilanın komikliğine dikkat çekmenizi isterim: “ Dünya tatlısı !! Kobayımız doğurdu! 20 lira”
Bu kobaylar çiftleşmeden başka ne yapabilirler ki? Aynı kafesin içinde tüm gün yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, doya doya uyuyorlar, iş-okul yok. Düşünecek bir şey yok. Geriye sadece fizyolojik ihtiyaçlar kalıyor ve bunlardan biri de çiftleşmek oluyor. Biriken enerji bir şekilde harcanmalı ya o bakımdan. Doğurmak da ne kelime; adeta seri üretim. Anne ve babanın her türlü renk ve motif kombinasyonunu görebileceğiniz canlılara 20 lira verir misiniz? Bir de bazı insanlar bunları çok sevdiklerinden dolayı kazağının altına, koynuna vs. sokuyorlar. Bu ne aşktır böyle? Pişirip yemesinler de…
Hayvanat Bahçesinden çıktık, yan taraftaki çocuk parkına girdik. Bu bölge tamamen oksijen deposu. Bir sürü çam ağacı mayıs ayının tatlı sıcağını serinleterek ılıklaştırıyor. Hamak olsa uyurdum yani.
Parkta nostaljik oyuncaklar var; hepsini önceden görmüştüm, bir şu hariç: Manuel dönen salıncak.
Parktan çıktık, Polat Paşa Bulvarı’nın girişine doğru ilerliyoruz.
Bu harabe bina hakkında herhangi bir yazılı bilgi bulamadım. Yanındaki sarı ve siyah renklerdeki bina ise Postahane.
Kıbrıs’a ithal edilen ilk tren lokomotifi. 1904-1951 yılları arasında Devlet demir yolları inşası ve işletiminde kullanılmış. Kıbrıs’a ithal edilen değil de Kıbrıs’ta üretilen ilk tren lokomotifi yazısını görmeyi yeğlerdim. Sağ arka taraftaki bina da tarihi. Dedim ya bu bulvar hep kamu sektörüne hizmet veren tarihi binalardan oluşuyor diye…
Polat Paşa Bulvarı’nı gezdiniz.
Bak Bakalım:
hayvanat bahçesi,
kıbrısın ilk ithal treni,
mağusa,
polat paşa bulvarı,
posta dairesi
6 Mayıs 2009 Çarşamba
Girne kalesi'nde kalmistik...
Girne kalesinde kalmıştık. Yazları serin, kışları buz gibi olan bu kaleyi tarihle ilgilenmeseniz bile sırf şu üstte gördüğünüz manzarayı görmek için bile gitmenizi önerebilirim. Öğrenci ücreti 3 lira civarında olması lazım. Yaz çalışma mesaisi başladığı için bu zamandan sonra işlerimizi daha kısa sürede halletmemiz gerektiğini hatırlatırım; turistik yerlerdeki çalışma saatlerini de buna göre dikkate alın.
Kale harbiden çok serin bir yer. Kıbrıs’ın kavurucu sıcaklarında çekilebilir bir yer olduğunu düşünüyorum. Sıcaklar buraya hala gelmedi. Hava sıcak, tam terliyorsun derken üzerine yağmur bulutu geliyor ve sana serinlik verip gidiyor. Kıbrıs’taki hava durumu İzmir’dekine çok benziyor. Geçen günlerde soğuyan hava, etkisini burada da gösterdi. Neyse ki bugün nisan ayının son günü. Mayıs ayı da geldi, benim adada bekleme sürem azaldı: Ya eylül ya şubat.
İlk fotoğrafta gördüğünüz yer kalenin iç kısmı. Etrafındaki duvarlarda daldan dala konan maymun gibi sekerek ilerliyorsunuz, Girne’yi farklı açılardan izleme şansını elde ediyorsunuz. Matah bir manzara yok… Harbiden… Şehrin üzerinde görkemli dağları izleyebilirsiniz. Bayrakların olduğu yere giderseniz sizi panoramik marina manzarası karşılıyor. En üstteki panoramik resmi de burada çekmiştim. Burada oturun, sevdiklerinizle telefon görüşmesi yapın, fotoğraflar çekin.
Kalenin duvarlarını gezdikten sonra merdivenlerden aşağı inip iç kısımlarda yer alan kapalı mekanları görebilirsiniz. Fi tarihinde batmış geminin kalıntısı hemen hemen bütün haliyle camekanda sergileniyor. O zamandan kalma incir çekirdeklerini bile sergiliyorlar. Saçma geldi bana… Yedikleri içtikleri, toprakları bol olsun da bana ne yedikleri incirlerden, öyle değil mi ama?
Bu da kalenin planı. Tarih severleri düşünerekten hangi yıllarda hangi toplumlar yaşamış gösteriyor. Açık mavi renkle gösterilen kısım denizi –harita eski olduğu için ilk görüşte pek fark edilmiyor- vurguluyor. Manzara açısından görülmesi kısımları şöyle göstereyim: Sağ üst yuvarlaktan denizi görecek şekilde sol alttaki çembere doğru –yani marina manzarasına doğru- ilerleyin. İlerlerken önceki yazıda bahsettiğim şaheseri üstten görebiliyorsunuz.
Gelelim iç kısımlara: Tek tek hepsinin fotoğrafını çekmemi beklemeyin bana da yazık :D
İç kısım 2 komik bölümden oluşuyor: Halt yemiş kadın ile zılgıt yiyen erkek.
Halt yiyen – yasak ilişkiye giren- kadın şekilde görülen kuyuya atılıyor. Ne zaman? Karın şişmeye başladığı zaman. Bazı şeyler bugüne kadar hiç değişmeden gelmeyi başarmış. Tabi kuyuların yerini başka şeyler aldı o ayrı. Kadının hatları hat safhada demek istiyorum! Ne büyük bir zanaattır, ayrıntıcılıktır böyle! Her bir yerini çizmiş çizmesine de bizimkiler bacımızı çuval parçasıyla namahrem yerini örtmüşler daha namahrem bir tablo oluşturmuşlar haberleri yok. “Aşk nerdeysen çık dışarııı!”
Haltı yiyen arkadaşı da başka bir kuyuda, fakat daha iyi bir durumda. Bunu fotoğraflamaya gerek duymadım.
Zılgıt yiyen vatandaşın suçu her neyse böyle iğrenç bir şekilde öldürülüyor mu işkence mi yapılıyor anlamadım. Burada da zanaat ve ayrıntıcılık söz konusu. Adamın kolları ve bacakları çok ayrıntılı bir şekilde çalışılmış ama eniştemizi bezle örtmemişler. “Yiğidin malı meydanda olur” durumu da mı eskilere dayanıyor?
2.bölümdeyiz. Burada farklı dönemlerde yaşayan insanların kıyafetleri ön planda.
Soldaki İngiliz askeri bu kılıkla nasıl savaşabilir ki? Ha dilekçe yazdır, fotokopi çektir, sunum yaptır ne biliyim.
Sağdaki 17. Y.Y. Osmanlı askeri. “Heüüüüüt” der gibi bir hali var. Tarih bilgim zayıftır ama Osmanlı askerinin denizcilikte iddialı olduğunu hatırlamıyorum. Gerçi adaya nasıl geldiler?…
Soldaki Venedik ile sağdaki Lüzinyan askerleri deriden bir türlü vazgeçemiyorlar. O zamanlar pahalı mıydı ki? Tasarımın ön planda olduğu kıyafetler daha çok panayır kıyafeti havasını taşıyor. Lüzinyan askerinin kalkanına bakar mısınız? Minder deseni gibi….
Aslan yürekli Richard askeriyle tanışmaktasınız. Daha önce görmüş müydünüz? Kazaklar o biçim, bandana desen ayrı bir hava.
Ve son olarak Bizans askeri. Tuvaletini yaparken dikkat etmeli.....
Abartıyorum tabii ki. Tek dikkatimi çeken şey önemsiz gibi görünen ayrıntılardı. Bu ayrıntıların birikerek günümüze kadar gelip bazı toplumlarda yerleşmiş, bazı toplumlarda hiç oluşamamasıydı. Bilmem anlatabildim mi?
Son fotoğraf ise deniz manzaralı. Serin serin deniz manzarasını bu ince ve uzun boşluklardan izlemek başka bir keyif. Vaktinde bu boşluklar güvenlikte ve gerektiğinde ok gibi silahlı savunmalarda kullanılırmış.Bu ince ve uzun boşluklar kalenin dışından nasıl görünüyor diye merak ediyorsanız -bir sonraki yazı demiycem- önceki yazıda gemi-şaheser- resmini tıklayıp şaheserin arkasında kalan kale duvarlarının üst kısımlarını dikkatle incelemeniz gerekiyor.
6 mayıs 00:15, yazı ancak bitti.
Kale harbiden çok serin bir yer. Kıbrıs’ın kavurucu sıcaklarında çekilebilir bir yer olduğunu düşünüyorum. Sıcaklar buraya hala gelmedi. Hava sıcak, tam terliyorsun derken üzerine yağmur bulutu geliyor ve sana serinlik verip gidiyor. Kıbrıs’taki hava durumu İzmir’dekine çok benziyor. Geçen günlerde soğuyan hava, etkisini burada da gösterdi. Neyse ki bugün nisan ayının son günü. Mayıs ayı da geldi, benim adada bekleme sürem azaldı: Ya eylül ya şubat.
İlk fotoğrafta gördüğünüz yer kalenin iç kısmı. Etrafındaki duvarlarda daldan dala konan maymun gibi sekerek ilerliyorsunuz, Girne’yi farklı açılardan izleme şansını elde ediyorsunuz. Matah bir manzara yok… Harbiden… Şehrin üzerinde görkemli dağları izleyebilirsiniz. Bayrakların olduğu yere giderseniz sizi panoramik marina manzarası karşılıyor. En üstteki panoramik resmi de burada çekmiştim. Burada oturun, sevdiklerinizle telefon görüşmesi yapın, fotoğraflar çekin.
Kalenin duvarlarını gezdikten sonra merdivenlerden aşağı inip iç kısımlarda yer alan kapalı mekanları görebilirsiniz. Fi tarihinde batmış geminin kalıntısı hemen hemen bütün haliyle camekanda sergileniyor. O zamandan kalma incir çekirdeklerini bile sergiliyorlar. Saçma geldi bana… Yedikleri içtikleri, toprakları bol olsun da bana ne yedikleri incirlerden, öyle değil mi ama?
Bu da kalenin planı. Tarih severleri düşünerekten hangi yıllarda hangi toplumlar yaşamış gösteriyor. Açık mavi renkle gösterilen kısım denizi –harita eski olduğu için ilk görüşte pek fark edilmiyor- vurguluyor. Manzara açısından görülmesi kısımları şöyle göstereyim: Sağ üst yuvarlaktan denizi görecek şekilde sol alttaki çembere doğru –yani marina manzarasına doğru- ilerleyin. İlerlerken önceki yazıda bahsettiğim şaheseri üstten görebiliyorsunuz.
Gelelim iç kısımlara: Tek tek hepsinin fotoğrafını çekmemi beklemeyin bana da yazık :D
İç kısım 2 komik bölümden oluşuyor: Halt yemiş kadın ile zılgıt yiyen erkek.
Halt yiyen – yasak ilişkiye giren- kadın şekilde görülen kuyuya atılıyor. Ne zaman? Karın şişmeye başladığı zaman. Bazı şeyler bugüne kadar hiç değişmeden gelmeyi başarmış. Tabi kuyuların yerini başka şeyler aldı o ayrı. Kadının hatları hat safhada demek istiyorum! Ne büyük bir zanaattır, ayrıntıcılıktır böyle! Her bir yerini çizmiş çizmesine de bizimkiler bacımızı çuval parçasıyla namahrem yerini örtmüşler daha namahrem bir tablo oluşturmuşlar haberleri yok. “Aşk nerdeysen çık dışarııı!”
Haltı yiyen arkadaşı da başka bir kuyuda, fakat daha iyi bir durumda. Bunu fotoğraflamaya gerek duymadım.
Zılgıt yiyen vatandaşın suçu her neyse böyle iğrenç bir şekilde öldürülüyor mu işkence mi yapılıyor anlamadım. Burada da zanaat ve ayrıntıcılık söz konusu. Adamın kolları ve bacakları çok ayrıntılı bir şekilde çalışılmış ama eniştemizi bezle örtmemişler. “Yiğidin malı meydanda olur” durumu da mı eskilere dayanıyor?
2.bölümdeyiz. Burada farklı dönemlerde yaşayan insanların kıyafetleri ön planda.
Soldaki İngiliz askeri bu kılıkla nasıl savaşabilir ki? Ha dilekçe yazdır, fotokopi çektir, sunum yaptır ne biliyim.
Sağdaki 17. Y.Y. Osmanlı askeri. “Heüüüüüt” der gibi bir hali var. Tarih bilgim zayıftır ama Osmanlı askerinin denizcilikte iddialı olduğunu hatırlamıyorum. Gerçi adaya nasıl geldiler?…
Soldaki Venedik ile sağdaki Lüzinyan askerleri deriden bir türlü vazgeçemiyorlar. O zamanlar pahalı mıydı ki? Tasarımın ön planda olduğu kıyafetler daha çok panayır kıyafeti havasını taşıyor. Lüzinyan askerinin kalkanına bakar mısınız? Minder deseni gibi….
Aslan yürekli Richard askeriyle tanışmaktasınız. Daha önce görmüş müydünüz? Kazaklar o biçim, bandana desen ayrı bir hava.
Ve son olarak Bizans askeri. Tuvaletini yaparken dikkat etmeli.....
Abartıyorum tabii ki. Tek dikkatimi çeken şey önemsiz gibi görünen ayrıntılardı. Bu ayrıntıların birikerek günümüze kadar gelip bazı toplumlarda yerleşmiş, bazı toplumlarda hiç oluşamamasıydı. Bilmem anlatabildim mi?
Son fotoğraf ise deniz manzaralı. Serin serin deniz manzarasını bu ince ve uzun boşluklardan izlemek başka bir keyif. Vaktinde bu boşluklar güvenlikte ve gerektiğinde ok gibi silahlı savunmalarda kullanılırmış.
6 mayıs 00:15, yazı ancak bitti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)